Televizyon kanalları arasında zapping yaparken baktım ki KanalD ekranlarında Mustafa Topaloğlu'nun konuk olduğu bir magazin programı var... Kumandanın vitesini boşa alıp el frenini çektikten sonra derin bir abi olduğu konusunda bir şeyler söyleyen Mustafa Topaloğlu'nu dinlemeye başladım...
Pragramın bir bölümünde, Mustafa Topaloğlu'nu NASA görevlileri incelemeye geleceklermiş... Bu konuda siz neler söylemek istersiniz? başlıklı bir sokak ropörtajı gerçekleştirmişler...
Temiz bir abi diyor ki: NASA kim? Ben NASA'yı tanımıyorum ama Mustafa Topaloğlu'nu tanıyorum seviyoruz diyor... Doğalığı, saflığı ve sıcaklığıyla bu abinin verdiği cevap çok hoşuma gidiyor... Ne takarım ben NASA'yı der gibi ama öyle değil tabi... İşin aslı üstte değindiğim gibidir... :)
Sonra tekrar sütüdyaya geri dönüyoruz ve Topaloğlu konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor... Aforizmalar bir birini kovalıyor... Benim için sorun yok... Ben ta oy oy emine'den bu yana yani ezelden aşinasıyım kendisinin... Keyifle izliyor ve dinliyorum bizim Mustafayı...
Sonra bir hisse anlatıyor... Hisse gerçekten çok derin ve güzel anlamlar ihtiva ediyor... Kıssadan hisseyi dinler dinlemez cep telefonumda yüklü olan not uygulamasını ( google keep ) açıp, müsait bir zamanda bloğumda paylaşmak üzere kısa notlar alıyorum...
Neyse, fazla ayrıntıya girmeden magazin programının içeriğini bırakıp bu fasılayı burada sonlandırayım... Çünkü konuyla bağlantılı başka bir mevzu var ona bakalım...
O günün akşamında Rasim Özdenören'in Müslümanca Yaşamak adlı kitabını kaldığım yerden okumaya devam ederken tevafuk bu ya aynı kıssadan hisseyle karşılaştım... Topaloğlu biraz eksik anlatmış ama olsun işin ruhu hakkında bir duyarlılık oluştu bende.. Her şeyin doğrusunu Allah bilir...

Türkistan'da bir bölgenin hükümdarı iken vâkî olan bazı işaretler sonucunda hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bu konuda da başarılı olan İbrahim Edhem (VIII. y.yıl) dünya malına karşı o kadar tamahsızdı ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine rastlanamazdı.
Bir gün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu:
- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi:
- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.
İbrahim Edhem:
- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi.
Şakik Belhi sordu:
- Peki siz ne yapıyorsunuz?
- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.
Pragramın bir bölümünde, Mustafa Topaloğlu'nu NASA görevlileri incelemeye geleceklermiş... Bu konuda siz neler söylemek istersiniz? başlıklı bir sokak ropörtajı gerçekleştirmişler...
Temiz bir abi diyor ki: NASA kim? Ben NASA'yı tanımıyorum ama Mustafa Topaloğlu'nu tanıyorum seviyoruz diyor... Doğalığı, saflığı ve sıcaklığıyla bu abinin verdiği cevap çok hoşuma gidiyor... Ne takarım ben NASA'yı der gibi ama öyle değil tabi... İşin aslı üstte değindiğim gibidir... :)
Sonra tekrar sütüdyaya geri dönüyoruz ve Topaloğlu konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor... Aforizmalar bir birini kovalıyor... Benim için sorun yok... Ben ta oy oy emine'den bu yana yani ezelden aşinasıyım kendisinin... Keyifle izliyor ve dinliyorum bizim Mustafayı...
Anlayamazsınız diyor... ben sarih bir adem oğlu değilim... Ben mahut bir karekterde zuhur etmiş bir ben değilim... Ben gizemli bir derinliğe sahibim... Bir ben var benden içeri manasına gelen felsefik cümleler kuruyor kendi ütopik dünyasına dair...
Sonra bir hisse anlatıyor... Hisse gerçekten çok derin ve güzel anlamlar ihtiva ediyor... Kıssadan hisseyi dinler dinlemez cep telefonumda yüklü olan not uygulamasını ( google keep ) açıp, müsait bir zamanda bloğumda paylaşmak üzere kısa notlar alıyorum...
Neyse, fazla ayrıntıya girmeden magazin programının içeriğini bırakıp bu fasılayı burada sonlandırayım... Çünkü konuyla bağlantılı başka bir mevzu var ona bakalım...
O günün akşamında Rasim Özdenören'in Müslümanca Yaşamak adlı kitabını kaldığım yerden okumaya devam ederken tevafuk bu ya aynı kıssadan hisseyle karşılaştım... Topaloğlu biraz eksik anlatmış ama olsun işin ruhu hakkında bir duyarlılık oluştu bende.. Her şeyin doğrusunu Allah bilir...
Kıssadan hissemiz şöyle...

Türkistan'da bir bölgenin hükümdarı iken vâkî olan bazı işaretler sonucunda hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bu konuda da başarılı olan İbrahim Edhem (VIII. y.yıl) dünya malına karşı o kadar tamahsızdı ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine rastlanamazdı.
Bir gün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu:
- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi:
- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.
İbrahim Edhem:
- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi.
Şakik Belhi sordu:
- Peki siz ne yapıyorsunuz?
- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.
Yorum Gönder
♡ Yorumlarınıza en kısa sürede geri dönüş yapılır.
♡ Üyeliğiniz yoksa dahi anonim profili seçerek yorum yapabilirsiniz.