Köydeyken sonbaharı nasıl da severdim! O zamanlar çocuktum ama ne duygular yaşardım.Sonbahar akşamlarını sabahlarından daha çok severdim. Evimizin birkaç yüz metre ilerisinde bir tepenin altında bir göl olduğunu hatırlıyorum. Hâlâ görür gibiyim. Bu göl kocaman, aydınlık vekristal kadar pürüzsüzdü. Bazen eğer durgun bir akşamsa göl de sakin olurdu. Su ayna gibiydi.
Taptaze ve soğuk! Çimenlere çiğ düşerdi. Kıyıdaki izbaslarda1 ışıklar göz kırpar, hayvan sürüleri eve dönerdi. İşte o anlarda gölüme bakmak için evden gizlice kaçardım ve seyrederken kendimi kaybederdim. Suyun kenarında balıkçılar ateş yakarlar, ışığı suda çok çok uzaklara yansırdı. Gökyüzü buz mavisi olurdu, ufukta önce ateş kırmızısı olan çizgiler gitgide solardı. Ay çıkardı. Ürkmüş bir kuşun kanat sesini, hışırdayan sazlıkları ya da suda sıçrayan bir balığı duymak mümkündü. Koyu mavi sudan, beyaz, ince ve şeffaf bir buhar yükselirdi. Uzaklar karanlıklara gömülüp, her şey sanki siste boğulurken yakınlardaki tekneler, adalar ve kıyı sanki bıçakla kesilmiş gibi netleşirdi. Kıyıya bırakılmış kullanılmayan bir varil hafif hafif suda sallanır, söğüdün sarı yaprakları sazlarla sarmaş dolaş olurdu. Gecikmiş bir martı kâh soğuk suya dalıp kâh yükselerek sisler içinde kaybolurdu. Etrafı seyredip dinlerken kendimden geçerdim. Çok mutlu olurdum! Daha küçücük bir çocuktum...
Sonbaharı çok severdim. Hasat zamanını, yılın bütün işlerinin bittiği, köylülerin kulübelerde toplaştığı, herkesin kışı beklediği sonbahar sonlarına bayılırdım. Yılın bu zamanlarında her şeyi kasvet bürürdü. Sarı yapraklar, çıplak kalan ormanı çevreleyen patikaya saçılırdı.
Orman özellikle akşamları nemli sis çöktüğü zaman, gitgide daha karanlık bir hal alır, ağaçlar korkunç hayaletlere, kocaman devlere benzerdi. Eğer gecikecek olursam ve ötekilerden geride kalırsam korkuya kapılıp adımlarımı sıklaştırırdım. Yaprak gibi titremeye başlar ve sanki ağaçların arkasından her an korkunç bir şeyin çıkabileceğini düşünürdüm. Bu arada rüzgâr kuru dallar arasından hışırdayıp fısıldaşmaya başlar, son kalan yaprakları da kopartıp havada döndürürdü. Vahşi çığlıklarıyla bir kuş sürüsü büyük ve gürültülü bir grup halinde rüzgârın arkasına takılır ve gökyüzünü karartırlardı. Korkuya kapılır ve sanki birisinin: "Koş çocuğum koş! Gecikme, her an korkunç şeyler olabilir. Durma koş!" dediğini duyar gibi olurdum. Bunun üzerine dehşete düşer, nefesim kesilene dek koşardım. Nefes nefese eve gelirdim.
Evde daima bir gürültü ve neşe olurdu. Biz çocukların hep yapılacak bir şeyleri vardı: Bezelye ve haşhaş kabuğu soymak gibi. Nemli odunlar sobada çıtırdardı. Annem çalışmalarımızı neşe içinde izlerdi. Yaşlı dadımız Ulyana bize eski günlerden söz eder ya da büyücülerin ve ruhların korkunç hikâyelerini anlatırdı. Biz çocuklar dudaklarımızda gülümsemeyle birbirimize sokulurduk. Sonra birdenbire susardık...
Dinleyin! Bir ses var! Sanki biri kapıyı çalıyordu! Ama bir şey yoktu. Bu Frolovna'nın çıkrığının sesiydi. Birden kahkahayı basardık! Sonra geceleri korkudan uyuyamazdık. Korkunç rüyalar görürdük. Gece yarısı uyanır, kıpırdamaya bile korkardım. Gün ağarana kadar yorganın altında titrerdim.
Sabah papatya kadar taptaze kalkardım. Pencereden bakardım. Kırlar kırağı kaplı olurdu. Sonbahar kırağısı çıplak dallarda sallanırdı. Gölün üzerini de ince bir buz kaplar, yüzeyinden beyaz bir duman yükselirdi. Kuşlar neşeyle şarkı söylerdi. Güneş her şeyin üzerine parlak ışıklar saçar, ince buzu cam gibi keserdi. Her şey aydınlık, parlak ve mutluydu! Sobada çıtırtılar olurdu. Hepimiz semaverin etrafına yerleşirdik. Bütün gece dışarda kaldığı için buz kesen kara köpeğimiz Polkar, dostça kuyruğunu sallayarak pencereden bakardı. Atının üzerinde bir köylü ormana odun kesmeye giderdi. Herkes çok mutlu ve memnundu!... Ambarlara buğdaylar yığılır, samanla kaplı koca koca yığınlar güneşte altın ışıklar saçardı! Her şey sakin ve huzur doluydu.
Tanrı bize iyi bir hasat verirdi ve herkes o kış ekmeği olacağını bilirdi. Köylüler karılarının ve çocuklarının aç kalmayacağını bilirdi. Akşamları ve kutsal günlerde kızların danslarının ve şarkılarının sonu gelmezdi. Hepsi Tanrının evinde şükran gözyaşları ile dua ederlerdi. Çocukluğum hayatımın altın çağıydı!..[line]
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin insancıklar isimli eserinden bir bölüm okudunuz...
Fotoğraf Kaynak: https://pixabay.com/tr/eski-makine-retro-araba-%C3%A7ocuklar-3396728/
Fotoğraf Kaynak: https://pixabay.com/tr/eski-makine-retro-araba-%C3%A7ocuklar-3396728/
Yorum Gönder
♡ Yorumlarınıza en kısa sürede geri dönüş yapılır.
♡ Üyeliğiniz yoksa dahi anonim profili seçerek yorum yapabilirsiniz.