@sezerkivrakdal |
Herkes yarını merak ediyor. Hatta bu dünya ahvaline pek vâkıf olmayan cahillerin gönlünde de aynı üzüntü ve merak var. Ben müthiş bir “tahmin düşmanı”yım. Kehaneti sevmiyorum. Bütün felsefe sistemlerinin iflâsını gördükten sonra büyük bir hakikati de görelim: Devrimiz nazariyenin ve sistemin umumî iflâsını ilân etmiştir. Nihayet anlamağa başlıyoruz ki her sistem, ölü bir kalıptır, statiktir, çünkü mantığımızın mahsulüdür. Sayısız değişmeleriyle, göz karartıcı hızıyla, tamamıyla dinamik olan bir mahiyeti, yani hayatı biz ancak sezişimizle takip ve bilgimizle izah edebiliriz; ona yol gösteremeyiz. İlim bugünü anlar, yarını keşfedemez. Böyle bir iddiası da yoktur.
Her sistem, gülünç bir kehanettir. Nazariye kurmaktan geçelim. Yalnız müşahede. Hayatın namütenahi değişmelerine intibaktan bizi meneden kaskatı sistemlerin hepsi yıkılıyor: Marksizmle bugünkü Rusya’daki rejim arasında ne uçurum! “Sermaye” muharriri sağ olsaydı Sovyetlerin can düşmanı kesilirdi. Eski Yunanistan’dan beri, hayatı kafamıza uydurmak sevdasından vazgeçmedik; felsefe tarihinin tezleri ve antitezleri arasındaki gülünç münakaşadan hiç bir hakikate vâsıl olmadığımızı gördüğümüz halde, hiç bir “nedir?” ve “niçin?” sualine cevap verememiş olduğumuz halde yeni sistemler kurmak ve bir sürü kalp fikirlerin peşine takılmaktan kendimizi alamıyoruz.
Harpten sonra yıkılmağa başlayan şeylerden biri de nazariyelerin sonuna ilâve edilen “izm” edatıdır. Ancak “izm”siz düşünebildiği gün insan zekâsının hürriyetinden ve genişliğinden bahsedilebilir. Kafamızın zinciri bu “izm”dir: Sistemcilik ve nazariyeciliktir. Ammenin ruhu bunu çoktan duymuştur. Nazariye başka, tatbikat başka derler ve halk emindir ki: “Evdeki pazar, çarşıya uymaz!” Yalnız ahmaklar plân yaparlar. Şoförlerin umumî kaideler haricinde bir plânları olsaydı yüz metre ileri gidemezlerdi: yolun hangi köşesinden, ne zaman, ne şekilde, hangi araba, insan ve hayvan çıkacağını ve ne tarafa gideceğini aslâ bilmeyiz. Bütün hayat böyledir. Tarihteki büyük vakaların hangisi evvelce tahmin edilmiştir? Mademki hiç bir ânın ötekine benzemediğini ve tarihin tekerrür etmediğini öğrendik, yarını tahmin etmeğe niçin cüret ediyoruz ve ilimle fal kitabı arasındaki büyük farkı niçin anlamıyoruz? Kararsız, (instable) bir dünyada olduğumuzu bilelim ve statik fikirlerimizle hayatı kalıplamak gibi sonu gelmeyen maceralardan vazgeçelim.
[line]
Peyami Safa'nın, Bir Tereddütün Romanı isimli eserinden (sayfa: ...) bir bölüm okudunuz...
Peyami Safa kitaplarını okuyacağım inşallah:) Teşekkürler...
YanıtlaSilDün vardı yok oldu, yarın belli değil, bugün işte gün bu hatta onun da ne kadar yaşanacağı belli değil.
YanıtlaSil