Romanın konusunu; Sarıpınar adlı ilçede yaşandığı iddia edilen küçük bir zelzeleden sonra ilçede yaşanan olaylar oluşturur. Roman sinamaya uyarlanmış ve başrollerini Şener Şen'in oynadığı güzel bir film çıkmış ortaya... Reşat Nuri Güntekin'in Okuduğum 18. kitabı Değirmen isimli eserinden alıntılar...
Bu kadar kuvvetli bir imana karşı rica gibi hiddet ve tehdidin de bir tesiri olamıyacağını anlıyan kaymakam artık sesini çıkarmadı.
reddetmiyeceğinizi bilsek zatı âlinizden de rica ederdik Huzurunuz bize şeref verirdi» diye eğlenmiş,
Müsaadelerine mağruren görürüm kaymakam bey na böyle ortada yatar... Doktor resmen der ki; «ağır mecruhtur; belki olmuştur nezfi dimaği hafızallah anladın mı efendim, başsız kalır mı ya bu memleket?
Kaymakam asker memurlara karşı daima biraz çekingen durur, hele bu Niyazi efendi gibi akıllı uslu konuşurken .sırtarmasına bir an kâfi gelenlerinden âdeta korkardı. Onun için gittikçe artan öfkesinin oklarını hiç tehlikesiz çevirebileceği bir başka hedef bulmuş olmaktan memnun, avaz avaz bağırmaya başladı.
Elbette beyefendi, dedi, boş yere telâş etmem ben. Ben ne halt ettiğini bilen bir fen adamıyım.
Yarabbi bu milletin felâketi ne zamana kadar devam edecek. İtalyan muharebesi, Balkan muharebesi, kolera., sıra sıra yangınlar... Biçare Anadolunun rahat bir nefes alacağı sırada da bu zelzele âfeti.
Aaah ey zulmet içinde sürünen ailejfer «Kahrolun şekli harika bürünen haileler»
Buraya bakın... Ben bugün milletimin derdile meşgulüm. Gelenlere yok denecek. Dırıltı, gürültü edenin belini kı-rarım...tşte bukadar...
Telâş buyurmayın.
evli evine, köylü köyüne, evi olmıyan sıçan deliğine
Zelzele haberi bütün vilâyette derin bir teessür uyandırmıştır.
Hurşit bize kahve yapsın da salim kafa ile esas metni hazırlıyalım
Halil Hilmi Efendi çınarlar, söğütler, cevizler ve asma çardakları altında kahvaltılar, yemişler yedi; hesapsız kahveler içti; hattâ bir dere kenarında bağlama çalan bir köylüden yanık Anadolu türküleri dinledi
mutasarrıflığın gönderdiği paradan mektebe de bir pay ayrılabilir ki, pek yerinde bir yardım olur. Zaten belediyede çalışan komisyonun bir takım tesirlerden dolayı parayı yerine sarfedeceği şüphelidir. Hastadırlar; yorgundurlar; vakitleri yoktur ama ah keşke kaymakam beyefendi memleketin büyüğü sıfatile komisyonun çalışmalarını da pek gözden uzak tutmasalar!
Halil Hilmi Efendi bunun devlet mevzuatına ve malî usullere ne kadar aykırı bir şey olduğunu, âdeta bir küçük konferans halinde anlatıyor
Ona göre «Çinili medrese» bir nevi engizisyon mahkemesi idi. Burada yapılan şenaatleri, cinayetleri bir Allah, bir de Ahmet Masum bilirdi.
muallimin müderris hakkındaki sözlerini her zaman ifadesiz bir çehre ile dinlerdi.
Ne yüksek bir insansınız kaymakam beyefendi, dedi. Mütemadiyen sizin kuyunuzu kazanlara karşı bu ne rahim ve şefkat? Söylemek istemezdim. Fakat dayanamıyacağım. Hakikat her şeyden üstündür. Biliyor musunuz ne rivayet çıkardı sizin için o İgnas de Loyola... Güya başlarında bulunduğunuz halde Ömer Beyin evinde türlü rezalet yapılmış, rakılar içilmiş, kadınlar oynatılmış.
Sizin gibi mücessem fazilet bir insana dil uzatmak için insan ne olmalı
Ben vicdanının sesinden gayri hiç bir sese kulak asmı-yan bir idare adamıyım
Ne tesadüf, dedi. Biz de teşrifinizi rica için size bir hademe göndermiye hazırlanıyorduk.
yahut yarasına yalapşap bir şey sürülerek baştan savulmuş
Kâzım Bey aslanım., biraz hesapsız konuşuyoruz.
Yani idare zihniyetine aykırı konuşuyoruz. Bakın şimdi de işi doktora sıçrattınız. Bir doktorun yalapşap iş görmesi kabul edilir mi? Devlet doktoru bütün hasta ve yaralıların peşinden koşmıya kalkarsa işi var. Bunlar cahil insanlar. İş olsun diye doktora şöyle bir uğrarlar, sonra kim bilir kocakarı ilâcı diye ne
Ne haliniz varsa görün» deyip çıkacağım ama ona da hürmetim ve muhabbetim mâni.
İhtiyarlık ve hastalıktan az buçuk sersemlemiş olmasına rağmen doktorun ara sıra uyanan hergele bir tarafı vardı.
Evkaf müdürü: — Öyledir. Fakat siz yine zannı âlinize göre bir rapor lût- fetseniz de muamelemizi ona istinat ettifsek, diyecekti. Fakat Deli Kâzımdan çekinerek ses çıkarmadı.
Aziz kardeşim... Biz biribirine hürmeti olan iki ağır başlı insanız. Bu meselelerin münakaşasına girersek çıkamayız işin içinden. Şimdi bize düşen başbaşa verip bir çıkar yol aramaktır. Bu, muhacırlar meselesi nedir bilir misin? Makedonya ve Trakyadan güç belâ canını kurtarmış bir alay yurt garibini buraya gönderdiler. Bu kadar insanı nereye yerleştireceğiz? Ne ile besliyeceğiz?
Evet ama, siz de bir kere daha teyit buyurursanız...
Bu bir hakikî şikâyetten ziyade kendisini anlıyacağından , ve acıyacağından emin olduğu bir ihtiyar arkadaşa bir nevi nazlanma idi.
İnsanın işi ve itibarı yolunda olduğu müddetçe
izzeti nefis güzel bir şeydi.
Güzel bir yemeğin, mide fesadına uğramış hastayı tiksindirmesi gibi Bulgar kızının çıplak hayali de şimdi Halil Hilmi Efendiyi tiksindirmekten başka bir tesir yapamıyordu.
İnsanla «kardeşim» şeker ağabeyciğim» diye konuşan bu adamların, daHarma basıldığı zaman, ne yaptıklarını Hâmit Bey gayet iyi bilirdi. Üstelik de askerdi; Hareket ordusu" ile İstanbula yürüyenlerdendi.
Halil Hilmi Efendi, bir noktayı çok iyi görmüştü. Ortadaki bütün yolsuzluklarınv hesabını sormak için kendinden başka kimsenin bulunmaması. Nasıl ki, neticede meseleyi kapatmak için vurulması lâzım gelecek belin yine kendi beli olacağı tahmini de ayni derecede doğru idi.
«Viran olası hanede evlâdii ayal var» Hâmit Bey mısraı bilmiyordu: — Aman ne güzel şey o, dedi. Viran olası hanede... Lütfen tekrar eder misiniz kaydedivereyim şunu. Hakikaten meseledir evlâdü ayal. İnsan her şeye onlar için katlanır değil mi. Çoluk çocuğunuz var tabiî.
Yeryüzünde dikili ağacımız yok. Dört çocuk ve hasta, alil bir kadın... — Hasta mı? Refikanız hasta mı? v -
Üzülmeyin beyefendi. Allah emanet... Size nasıl dil uzatılabilir? Merak buyurmayın. Bendenizin azlim her şeyi yoluna koyar. Bakın üzüldünüz Zaten
rahatsızsınız. Emrederseniz size Taşdeleninizden takdim edeyim. Acaba şu şişe olmasın. H
Aramızdaki resmî münasebet ne olursa olsun, bir insanlık, bir hemşerilik münasebetimiz var ki..
Böyle adamı korumak vazifeyi suiistimal demektir.
îler tutar yerim kaldı mı ki, benim?
Viran olası hanede evlâdü ayal var»
Avrupa ile beraber gülmeyi ve ağlamayı âdet etmiş münevverler de yeni bir heyecanla bir hamle daha yapınca iane paraları gazete sütunlarına sığmamıya, oluklardan
taşan bir bereket yağmuru halini almıya başladı.
Vali, halkın «öperken ısırır» dedeği cinsten ortası olmıyan bir adamdı. Ya son derece kalender ve uysal, yahmt barut gibi sertti.
Arasıra sefer vaziyeti yarar insana...
Muhterem valinin hiç olmazsa bir gece kendisine misafir olması yalnız şahsı için değil, belediye reisi sıfatile âcizane temsil ettiği kasaba için de cihan değer bir şeref olacaktı.
Ne sakala minnet, ne bıyığa, ne belediye reisine!... Darılmadınız ya bana. Doğru söze darılmak ayıptır. Ayıpların en büyüğüdür. Ben açık konuşurum. Hadi bakalım, hoşça kalın, yine görüşürüz...
ne oluyoruz yahu? Vali adam yemez ya... Ben senin hizmetine bakmıya, dertlerine çare aramıya memur bir adamım.
Baş mesuller biziz ama bu haltın elbirliğile yendiğini de inkâr etmemek lâzım
— Çok şayanı takdir fedakârlık doğrusu... Dönüşte şevketli amcama arzederek taltifini istirham edeceğim.
Yorum Gönder
♡ Yorumlarınıza en kısa sürede geri dönüş yapılır.
♡ Üyeliğiniz yoksa dahi anonim profili seçerek yorum yapabilirsiniz.