1.5.19

Okudum, Şimşek, Peyami Safa, kitap alıntıları

peyami-safa-simsek-kitap-alintilari-kisisel-blog

Şimşek / Peyami Safa / İktibaslar


Ona vaktiyle bir doktor demişti ki: "Hiçbir şeyi çok düşünmeyiniz! Yüzünüzün güzelliğini muhafaza etmek için size verebileceğim en iyi ilaç bu nasihattir."


Fakat düşünmek irade haricindedir.


soğuk bir raşenin indiğini hissediyordu.

Mahmud Paşa garip bir şahsiyetti; müvesvis, fakat metin; kinci, haris, fakat kendine hakim; insanların sayılı zaaflarını gayet iyi bildiği için bunlardan kendini koruyan; din, memleket, aile duygularına her vakit yüreğini kaptırmayan; kimseye minnet ve emniyet etmeyen; insandan kaçan, infiradi yaşayan; pek az konuşan; bedbin, haşin, dostsuz; biraz hain, biraz korkunç bir adam.

beceriksiz, vahşi ama doğuştan nezih ve hassas, çekingen ve kibar bir tabiatı vardı.

Bu köşkten çıksak iyi olur!" demişti. Pervin bu arzuya ne iştirak, ne itiraz etti.

Biz de, yanıbaşımızda, adi bir insanın yaşadığını görmek azabından kurtulacağız! dedi.

Yalnız kalınca, bütün ömründe kendisini bu adamın tahakkümüne kurban eden çirkin bahtının ağırlığını kuvvetle duymuştu, başına kan çıkmıştı. Fakat biraz ewelki isyanında mağlup oluşunu hemen hatıriayarak aczini kuwetle hissetti ve öfkesi birdenbire düştü.

Ruhunun bu uzun teslimiyet içinde rahatlayışı nereden geliyor? Bir fikri hakikat zannetmekten.

Adam sen de! Hiçbir gün varlık istedi ğimiz gibi olmayacak. Hayır! Mefkure daima bir kuruntudur ve tekamüle susamış hayalcilerin bir serabıdır. Kavuşulmuş bir mefkure varsa, bu, mutlaka mefkurenin bayağı bir taklididir.

Bir yandan, maceraya karşı kuvvetli bir meyil beslediği için, kocasıyla aşıkı arasında, büyük rekabet hırsıarının arnili olarak ya şamaktan gizli bir zevk alıyor, bir yandan da, insani hislerinin galebesiyle Müfıd'e karşı derin bir merhamet duyuyordu.

İzzetinefs, bazı kere, kendi kendisiyle cidal eder. itharn eden de, müdafaa eden de izzetinefstir.

Muhayyilem herşeyi mübalağa, herşeyi tahrif ediyor.

tehyiç (heyecanlandırma, coşturma.)

nüvazişle (İltifat, gönül alma, okşama.)

- Çünkü, sen ... Dedi ve korkarak durdu. Hep fena kelimeler dilinin ucuna geliyordu. Bunları sarfetmekten çekiniyor, nefretini ifade edebilecek müphem, karışık, ince, lastikli, kıvrak, canlı, manalı bir kelime arıyordu

mütebessim (gülümseyen)


Burada da başka meseleler var. Fakat Pervin uykusunu kaçırmamak ve yatakta, uyanık sabahlamamak için bunu düşünmemek istedi. Nişanlısı doktor ona vaktiyle demişti ki: "Yatakdasınız uykunuz gelmiyor. Çünkü zihniniz meşgul. Uykuyu getirmek için en iyi çare nedir, biliyor musunuz? Bazıları sayı sayarlar. Birden bine kadar sayanlar vardır. Hayır. Bu kolay birşey olduğu için insan hem bir taraftan birden bine kadar sayar. Hem de düşüneceği şeyi düşünerek bir türlü uyuyamaz. Biraz daha güçce bir hesap yapmalı. Mesela... Kerrat cetvelini okumalı. Beş kere beş yirmi beş, beş kere altı otuz, beş kere yedi otuz beş ... devam ediniz. Hem bu rakamların yeknesak bir musikisi de vardır. Kaabil değil ki uyku gelmesin! "

mefkuresinin (ulaştığı en son aşama.)

musikinin ekseriyete alaka verernediğini anlamadan çalmakta devam etti:

Herkes ıstırabmm nevini kendi şahsına münhasır sanır.

Fakat bu gaflet şimdi bende kalmadı, kederim o kadar bayağı ve umumi ki sana üç dört kelime ile anlatabilirim: Pervin'in beni aldattığını zannediyorum. Ali gülümsedi. Tamam. Bildiği şey. Eski beşeri ıstırap: Şüphe, kıskançlık. Malum veya mevhum rakip hayaletleriyle mücadele; kendi benliğimizle başkalarınınkini zaruri mukayese; aczlerimizin vazılı şuuru; malik olmasını şiddetle özlediğimiz meziyetlerden mahrum kaldığımızı anlamanın korkunç eziyeti; sevgilİmizle aramızda açılan büyük iptila oyununda, aczimizin cezasını çekmek korkusu; sevgilİmizi bizim aleyhimizde faziletsizliğe mecbur edebilecek melun tabii sevkler karşısında ebedi iktidarsızlığımız; aldatılıp aldatılmadığımızı iyice bilmernekten gelen dehhaş tereddüt; korkunç tahminlerimizin bütün zekamızı şiddetle hırpalamaları; rakiplerimizi hayalimizde sıraya dizerek, hepsiyle ayrı ayrı boğuşmanın bize yaptığı işkence; bu yüzden çektiğimiz yaman çile, hepsi malum. Her evli ve her sevdalı bunları bilir.

Sahi titriyordu. Sesi ve bütün vücudu, şiddetli bir raşe geçiriyordu.

Hiç kimse kimseyi tamamiyle anlayamaz!" derler.

Bir kadın, kocasından, bir zevc zevcesinden, bir insan sevgilisinden istediği şeyi gizleyebilir. En basit adamın hayatı bile, başka bir adam için namütenahi, karışık, içinden çıkılmaz bir esrar yığınıdır. Hatta kendi kendimizi bile iyice tanımıyoruz.

Hani şu riyaziyede meçhul rakamları ifade için kullanılan harf yok mu, o: "X" Yani meçhul.

Bu izzetinefs kelimesinden iğreniyorum. - Niçin? - Çok müptezel bir kelime; ve düşünüyorum ki bir çok kadınları sükut ettiren budur.

Evet ... bunlara "yeni hava" diyorlar, erkekleşmiş kadınlardır. - Bunlar pişkinliği bir meziyet zannederler ve her tecrübede ne kadar adileştiklerini, çirkinleştiklerini anlamadan birşey kazandıkianna inanırlar. Bunlarda izzetinefs ve hicab, şehvetin kamçısından başka birşey değildir.

Ne yapmalıyım, Ali? Söyle! Ne yapmalıyım? Hiç bir tavsiyen yok mu? - Sabret. - Kazandırır mı? - Hem mücadele, hem sabır. Bunları birleştiren kazanır. İnsan hem atılmasını, hem durmasını bilmeli değil mi? Atıl ve dur

kitapiarı faydasız ve manasız bulan bu adam, okuduğu şeyleri hazmeden bir kişi tanıyordu ki o da Ali idi.

Öyle ise sen şöyle diyorsun: "Kadın zayıftır; erkeğin kuwetine muhtaçtır; bunun için her yerde, her şeyde olduğu gibi kuwete aşıktır; bu kuwet ister maddi, ister manevi olsun kadını çeker; zayıf, yani kadıntaşmış bir erkeğin, şarklı erkeğin kadın üzerindeki tesiri malıdut olmak lazım gelir." değil mi?

Kadından istediğin nedir? Bir saniyelik zevk. Bir kadına daha fazla malik olmak; onu kendine hasretmek, başkalarıyla münasebetine karışmak istemezsin. Bunun için kıskanç değilsin ve yalnız bir kadını severek ötekilerden mahrum kalmaya razı olmazsın. Böylece arneli ve malıdut arzularını sık sık tatmin ettiğin için muvaffakiyederin çoğalır, nikbin olursun. Müfıd arneli değildir, çünkü hayalperver ve mefkurecidir, "tul-i emel" sahibidir, hedeflerine giden yollar pek uzun, namütenahi uzundur; bunun için istediği şeye çabuk, belki de hiç malik olamaz. Büyük arzularını tatmin edecek vasıtalardan mahrum kalır. Böylece, her tatmin edilmeyen arzu, yeni bir sukutuhayal ile onu sarsar ve yeise götürür. Müfıd'in kadından istediği nedir? Bir saniyelik zevk mi? Hayır! O, bir kadına tamamiyle, ebediyen malik olmak, onu yalnız  82 • ŞiMŞEK kendisine hasretmek ister, başkalarıyle münasebetine asla dayanamaz, dehşetli kıskançtır ve yalnız bir kadını severek ötekilerden mahrum yaşamaya katlanabilir. Çünkü, mefkfıreci olduğu için, onda "vahdete karşı iştiyak" vardır; mefkfıreciler, faniliklerinin ıstırabını herkesten fazla hissettikleri için ebediyete de müştakdırlar. Aşkta aradıkları şey budur. Şüphesiz eflatuni aşktan bahsetmek istediğimi anlıyorsun. Müfıd şarklıdır, mutasavvıfdır, vahdeti sever, aşkında eflatunidir ve bir hayalimuhalin tahakkukunu bekleyerek daima içini çeker. Bu insan, İstanbul'da, eski asırlardan kalma bir sevdalı nümunesidir. Sen böyle değilsin, bir nevi asri "donjuan"sın, başını bir kadının göğsünde tuttuğun müddetçe onu seversin, başka anlarda ... asla! Bir kadın üzerindeki tesirleriniz ne olabilir? Kadına göre... Sen şuh bir kadını cezbedebilirsin; Müfıd, kendi gibi mefkfıreci kadınlara tesirli olabilir; bunun için değil mi ki senin kadın tanıdıklarının hepsi fettandırlar ve Müfıd bunlardan iğrenir.

Fakat Pervin, amiyane manasiyle bir sinirli kadın gibi, henüz ruhi muvazenesini bulmamış ve bir şahsiyet sahibi olmamıştır.

amiyane manasiyle

iptida (başlangıç. 2. bir işe başlama)

Bilmeği bilmerneğe daima tercih ediyoruz.

Bir daha köşke ve insanlar içine nasıl dönebileceğini düşündü. istemiyordu, bir daha Pervin'in ve ötekilerin yanında bulunmak istemiyordu, bir daha insani bir bi çim, insani bir ses, insani bir hareket görmek istemiyordu. Kalabalıklara karşı bir yalnızlık müptelasının duydu ğu kinli tiksintiyi, en büyük şiddetiyle duydu. Hatta o andan bir saniye evvelini hatırlamak, en yakın maziyi bile ŞiMŞEK • 99 düşünmek istemiyordu. Maziden ve kendi mazisinden iğrendi. Fakat bu nefrete rağmen Pervin'in hayaleti, parça par ça, eksik, yırtık, seri mütehavvil suretler halinde şuuruna çıkıyor, sonra yine geriye kaçıyor ve ruhunun karanlıklarında gizli, meçhul, derin bir kargaşalık yaparak Müfıd'in bütün varlığını sarsıyordu. Nihayet kendini bu hayaletin kaahir tasallutuna bıraktı, nihayet teslim oldu. Tepede saatlerce dolaştı ve gece olduktan sonra köşke döndü.

Müfıd yalandan o kadar iğreniyordu ki doğruyu söylemediği için kendi kendine kızdı ve bir insan ismi uydurmaya muvaffak olamadı.

teşne (susamıış çok istekli, hazır )

evlenmenin cansıkıcı bir yeknesaklığı var.

Hayatındaki vakaların sebeplerini neticelerine bağlıyabilecek zihni melekelerden, hele hafızadan pek mahrum.

vehlede (Bir işin ilk ânı, ilk başlangıç zamânı, ilk an: )

Manzaraya bakıyordu. Bir ilkbahar öğlesi. Hava sakin. Güneş keskin. Büyük bir vadi, gözlerinin önünde uzanıyor ve genişliyor. Renkler parlak. Tepenin eteklerinde, yer yer, taze çayırlar. Öyle cazip, tatlı, gözleri çeken bir yeşil renk ki insanın zihnine yapışıp kalıyor ve gözlerini kapadıktan sonra da Pervin yine o keskin,

Sanki büyük bir toprak parçası üstüne yeşil renkli ateş taneleri serpilmiştir. Sonra, köşke yakın bir bostanın yanında gelincik tarlası var. Pervin oraya bakınca gözleri kıpkırmızı bir ışık ve renk tufanı içinde boğuldu. İçi çekiyor, ne tatlı renk. Uzun müddet oradan gözlerini ayıramadı. Sonra bütün vadiye baktı.

Çok güzel gün. Bir kuş olsam da şuralarda uçsam diyorum.

Muazzeb (Eziyet çeken, azap içinde bulunan. Sıkıntıda kalan.)

- Hiç kimsenin ölümünü ve hayatını temenni etmem. Bence ikisi de müsavi.

Eskiler gibi düşünme. Bugün hayat başka. Birşey bil; kalb yoktur. Birşey daha bil: herkes kendi için yaşar. Bunları düşünmeden kabul et, Müfıd gibi olmak felakettir.

Pervin sinirlerinde bir rahatlık duydu. Bu istirahatı kendisine veren Sacid' e gizli bir takdirkar nazar fırlattı. Onu yine beğeniyordu. Hem garip şey, Pervin o yaratılışta kadınlardan biri ki her erkekte hoşa gidecek, beğenilecek meziyetler buluyor. Ve hepsini ayrı ayrı... seviyor! Birdenbire, kendinde birkaç erkeği birden sevmek istidadı hissetti. Bu mümkün müdür? İnsan birkaç kişiye aşık olabilir mi? Düşünüyordu. Galiba mümkün ki Müfıd'e karşı da Sacid'e karşı da aynı muhabbeti duyuyor, birini öteki için feda etmek lazım gelince şaşırıyordu.

Sizin pek adi zannettiğiniz insanlar arasında da teveccühünüze layık bir iki tane samimi kalb bulunabilir.

pardon ... gücenmeyiniz ... yanlış anlamayınız ... bazı hatalar diyorum, demek istiyorum ki... erkekler, ne kadar zeki ve hassas olurlarsa olsunlar, kadının ruhunu tamamİyle anlıyamazlar. Anlıyamadıkları için bazı yanlışlıklar yaparlar, değil mi Müfid Bey olamaz mı?

Behire'nin bir insan kalbini deşmekteki mahareti söz götürmez;

Müfıd o tabiatta insanlardan biridir ki, alıştığı ve sevdiği en küçük şeylere bile aşıkane bir şiddetle merbuttur; en küçük itiyad, onda bir inhimaktır; tiryakilerin tütüne, kahveye, enfıyeye veya afyona karşı iptilaları gibi Müfıd de etrafında bulunmasına alıştığı herşeye karşı yenilmez bir alaka duyar.

Fakat niçin bana bu kadar ıstırap veren bir malıluktan kolayca ayrılamıyorum? - Çünkü o mahh1k sana o derece de zevk veriyor.

Senden gizlediğim birşey varsa gizlemekte devam edeceğim demektir. O halde "var" da desem, "yok" da desem birşey ifade etmez.

merbut (bağlanmış, bağlı olan. 2. ilişik bulunan, ilişkin. )

Müfıd, amirane: - Söyle, Kalfal dedi. Kadın artık boşaldı: - Onlarda sevgi vardı, gönül vardı, fedakarlık vardı: onlar bir yuva bellemişlerdi, onun üstüne titrerlerdi; onlar evlerinin taşını, toprağını bile severlerdi; hem de haysiyetli, azamedi insanlardı; onlar hastaya bakmasını bilirlerdi; karşılarındakinin içinden geçeni anlarlardı; kabil mi, haddine düşmüş mü ki bir kocalı kadın, eskiden, böyle, geç vakitlere kadar sokakta kalsın, evdekileri merakta bıraksın. İnsanın başkalarını bu kadar üzmeğe gönlü nasıl razı olur? Senin anneni ben bilirim, Müfıd'ciğim, ne melek kadındı o, ben bilirim, sus. Ve gözleri dalarak ilave etti: - Sen de çok talihsizmişsin!

hüsnüniyet (Gizli veya kötü bir tarafı bulunmayan hâlis ve temiz niyet, yürek temizliği, iyi niyet.)

büyümüş gözleriyle istikametsiz bakıyordu.

iptidai ("İlkel toplum, doğal kalmış olandır)

yekpare (bir tek parçadan oluşan, bütün.)

istintak (Sorguya çekme)

teheyyüc (heyecanlanma, coşma.)

Mektubunu beğendi. Satırlar hiçbir his ifşa etmiyorlar: ne kin, ne yeis, ne aşk; bu mektup zevcesine, tahkir edilmenin zelil gururunu da vermiyordu.

ihata (çevresini sarma, kuşatma, çevreleme. )

iptila (bir şeye) düşkünlük, tutkunluk, alışkanlık, tiryakilik.)

Derisi yanmış bir vücuda rüzgar ne kadar ferahlık verirse, ben de büyük hava içinde gezmekten o derece inşirah ile zevk alıyorum.

Ölümlü dünyada bir lahza yaşayabilmek için, o lahzanın binde biri içinde bin aziz şeyin telef olacağını bilmek ve kabul etmek ve sineye çekmek lazım. Ver, daima ver; daima harca; daima feda et. Dünyaya almak için değil, yalnız vermek ve yalnız feda etmek için geldiğini düşün

Her şeyden vazgeçen herşeye malik olur.

Biz herşeyin kıymetini ölümüne borçluyuz. Hayat da budur.

Galebe edeceğini ummuyor musun?

iştiyak (güçlü istek.)

Ben de buna hisle kaniyim. Fakat büyük bir delil görmedim. Onun bana hiyanet edip etmediğini ben de bilmiyorum. Fakat bana itimad vermemesi de bir cürümdür.

Fakat Müfıd bilmiyor ki insanın zaafları, izzetinefsten ürkerek, ruhun kuytu bir köşesine gizlenirler; arandığı vakit bulunamazlar, ortaya çıkamazlar; aczini kendine itiraf etmeği kibrine yediremeyen insan, zaafını anlayamaz, en aciz anında bile kendini kuwetli bulur; hatta bunun içindir ki bir insan, kendini kuwetli bulduğu anda aciz ve aciz bulduğu anda kuwetli olabilir.

Bu kederin etrafına dizili hisler de şunlar: herşeyden nefret, pek güç beğenmek, insanlara ve hadiselere öfke, hatta garaz, hücum ve şiddetli münakaşa ihtiyacı, ölüme temayül

Kırılmayacak inad yoktur. Sabır lazım sen beni dinle

Sacid' e göre, bir kadına teselli vermek, onun elinden büyük bir zevki almak demektir; kadınların erkeklerden fazla aşıkane ıstıraplara meftun olduklarını, bu eziyeti aradıklarını veya yarattıklarını biliyordu.

Hedefine vasıl olan hiçbir temayül yaşamaz. Arzu ile gaye arasında ümid verici bir mesafe olmadıkça arzunun yaşaması imkansızdır.

birbirlerini aynı zaman içinde sever ve sevdiklerini hissederlerse, ikisinde de ihtiras derhal mahvolur ve aşk hadisesi biter


Garip netice: Sevişmek aşkın zıddıdır

meşum (kötü, uğursuz)

Öfke bulunan her yerde bir zaaf gizlendiğini de biliyordu.

- Niçin ısrar ediyorsun? Seni ziyarete gelen insan düşmanın bile olsa reddetmemelisin. Belki de kendini affettirmeye muktedirdir. - Bu iktidarı ona vermek istemiyorum. Çünkü onun bu iktidarı benim aczimden gelecektir. Bir defa daha aciz olmak istemiyorum.

Gözlerini açmış, şuurunun ilk ataleti, yani uyku sersemliği içinde sizi hayal meyal görmüş. Rüyasının devam ettiğini zannetmiş.

Kadın. Ali'ye göre kadın, ne öfkeye, ne merhamete, ancak erkek tarafından istihfafa layık bir mahluktu.

Cesaret etsin artık... Bende... kin.. kalmadı. Kin ... demek ... çünkü ... hayat demektir ... Bende hayat ... kalmadı.

Boğazına içeriden kıskacını takan akrebin adını biliyordu: Vicdan azabı.

bunun da bir hayal olduğuna hükmedecekti, fakat hayallerinin hiçbiri bu kadar sarih değildi

insanların natıkası en cılız ifadedir. Hayvanlar bizden bin kat daha fazla kendilerini başkalarına anlatmaya muktedirler. Bir köpek, bir baykuş, bir puğu ve bir kurt haykınrken tabii sevklerinin bütün heyecanlarını bu muciz ve binbir çığlıklada dışarı dökerler. Tabii sevk, yahut ruhta biriken bütün istekler, dilekler, iştahlar, barut gibi patıayarak ruhun kabını paralayan büyük, müthiş hırslar, ancak böyle keskin, böyle müthiş, böyle büyük çığlıklada anlatılabilir. Nitekim, biri bize altı saat kederlerini anlatsa, yalnız içimizi çeker ve sabırlı bir dikkatle onun derdini dinleriz; fakat yerimizden hemen fırlamak, o zavallıyı kurtarmak için var kuwetimizle çabalamak, o yana bu yana koşmak iradesi bize gelmez.

Sacid samimidir. Çünkü Sacid insandır. Zalimdir, peki, fakat bu onun bir facia karşısında merhametine mani değildir; bu merhamet ve şefkat de onun biraz ewel veya biraz sonra Pervin'i kucaklamasına mani olmamıştır ve olmaz.

Ah, doğru: Bu dünya sözlerini tutmayanlarındır.

Sacid limon koklattı, so ğuk su ile Pervin'in şakaklarını ovaladı, koliarına masaj

Sonra her vakitki gibi, yorgunluk ve tevekkül. Artık rahat. Herşeyi anladığını zannettiği an. "Adaaaam, sen de!" diyordu; yalnız kendinin değil, herkesin ızdıraplarını anlıyordu; yalnız kendine değil, herkese acıyordu; yalnız başkalarını değil, kendini de haksız ve manasız buluyordu; o vakit bir hiçlik şuuru duyuyordu:

kişisel blog,takip et

Yorum Gönder

♡ Yorumlarınıza en kısa sürede geri dönüş yapılır.
♡ Üyeliğiniz yoksa dahi anonim profili seçerek yorum yapabilirsiniz.

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Yazmaya başlayın ve aramak için Enter tuşuna basın.