Değişmesi için emek sarf ettiğimiz konularda bir gelişme görememek bünyede ağır tahribatlara yol açıyor... Konu tamam mı devam mı noktasına geldiğinde ise harcanan emeklerin hatrına devam kararı aldığımızda mutsuzluk o noktada başlıyor... Bunun adına yenilgi deniyor sanırım... Yenilebilirim ancak vazgeçmeye hiç niyetim yok... Madem kilo veremiyorum o halde hareket için Spora devam...
İlçemize bir yazar geldi... Öğrencilerimizle söyleşi yaptı ve kitabını imzalayarak programa son verildi. Yazarımıza gösterilen ilgi ve alaka bilgisine ve izahındaki yetkinliğine kıyasla yavan kalsa da bence yetersiz değildi... Yazar ve çok okumuş zatı muhteremler arasında olunca, kendimi başka bir gezegende ve apayrı bir gündemin içinde hissettiğimi itiraf etmeliyim... Ayrıca kendi içimizden çıkıp kendini yetiştiren değerlerimize gereken alakayı gösterip daha fazla halkımızla buluşturabilmemiz gerekiyor düşüncesi dönüp durdu beynimde...
Bazen çok büyük sıkıntılar içerisinde oluduğumuzu düşünür, çözmek için çevremizi kırar dağıtır ve enkazının altında kendimiz kalırız... işte o anda, aman boş ver deyip olay mahallinden uzaklaşarak, gerek yok kötü olmaya deyip, gülen bir çehre ve daha yumuşak cümlelerle konuyu izah etme eylemine sanırım idarecilik deniyor...
Tarihi doğru bilmek istiyorsak mutlaka kendimiz yaşamalıyız... ancak bunun mümkün olmadığını da biliyorum... bildiğimiz doğruları ters düz eden bilgilerle karşılaşınca yıkılmasak da sarsılıyoruz. Kabullenmekte direniyor ve bilginin kaynağının sahih olmayabileceği kanaatine varıyoruz. Çünkü bir sürü kaynak var ve hangisinin zehirli hangisinin zengin minarelli içilebilir su olduğunu bilemiyoruz. Doğru diye bir şey yok, bakış açıları var realitesiyle yüzleşiyoruz sonraları... Tabi isteyen istediği gibi düşünmeye ve kendi işine geleni kabullenmeye razı oluyor... Bu sebepten hiç bir bilgiyi sorgusuz kabul etmemekle birlikte tamamıyle dışlamamak gerekiyor...
Bir konuyu kısa anlatma çabasıyla üstünkörü izah ettikten sonra güzel anlatamadım ezikliğini yaşamak bozuyor insanı... yetersiz hissediyor ve olmasaydı sonumuz böyle pişmanlığıyla baş başa kalmak üzüyor eşrefi mahlukatı... bu manzarayı üstümle mütemadiyen yaşıyorum.. Kelimelerini tartarak ve seçerek konuşma durumunda kalmak berbat bir ileşim biçimi...
İyi mazeretler bulmayı başaranların, başka şeyler başarabildiği çok nadiren görülür. Benjamin Franklin'in bu sözü, gerçekte ihtiyacımız olan en büyük hasletlerden birisi olması gerekliliğine maalesef inanmaya başlıyorum... Dille yapılan işler, fiziksel yapılan işlere oranla daha fazla itibar gördüğüne şahitlik etmişliğim çoktur... Ne yaparsın ki bu çalışarak kazanılan bir özellik değil maalesef... bunlar tamamen genetik...
Kalın Sağlıcakla... ツ 22 şubat 2017
Yorum Gönder
♡ Yorumlarınıza en kısa sürede geri dönüş yapılır.
♡ Üyeliğiniz yoksa dahi anonim profili seçerek yorum yapabilirsiniz.