[line]Her şeyi inkâr eden bir asırdayız; içimizde aşka bile inanan kalmadı. Zamane çocukları bunu şiddetli bir cinsi temayül veya sinirlerin az çok marazî bir hâleti olarak telâkki ediyorlar. Esasen son devir edebiyatları aşkı tahlile başladıkları günden itibaren herkesin nazarında onun manevî ve sırrî kıymeti azaldı, biçare aşk “apandis” gibi “romatizma” gibi “cinnet” veya sara gibi artık tıp sahasına girdi. Bununla beraber hâlâ gençler var ki Leylâ ve Mecnun devrinde gibi sevişiyorlar, geceleri sabaha kadar gözlerinden sevda yaşları döken kadınlar var, geceleri sabaha kadar sevgilisinin penceresindeki ışık etrafında dolaşan delikanlılar, hattâ ihtiyarlar var. Size anlatacağım hikâye her şeye rağmen aşkın hâlâ ne kadar kudretli bir büyü ne kadar keşfi müşkül bir sır oldugunu ispat edecektir.
Filvakî, kim derdi ki, Hulüsi Bey, şu taş gibi hissiz, karınca kadar menfaatperest, inatçı benlikçi ve haşin Hulüsi Bey, gençliğinin sonuna doğru küçücük bir kızın tuttugu aşk odunda bir çıra gibi tutuşacak, bir hayalet kadar manevîleşecek, her türlü masıvadan [günahtan] münezzeh, saf, halis ruh haline girecek. Bununla beraber, bu oldu. Bu bir hakikattır... (...)
Dip Not
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Hikayeler isimli eserinden, Bir Aşk Cilvesi isimli hikayesinden bir bölüm okudunuz... Bu iktibasta nazar-ı dikkatimi celbeden konu; 1920 yılındaki aşkın tarifi ile 2019 yılındaki aşkın tarifi arasında farkın yok gibi durması ya da, menfi yönde ilerleyip günümüze gelmiş olmasıdır... Aşkı izah konusunda da günümüzde kaç muharrir bu denli yetkin bir tahlille karilerini ziyadesiyle ve ziyasıyla aydınlatabilir?...
Aşk kitapları mı arıyorsunuz? Tıklayın: aşk kitapları
YanıtlaSil