[line]
(*) Yakup Kadri Ateşten Gömlek’i yazmamış, ama bu isimde bir roman yazma girişiminde bulunmuştur. Bunu Halide Edip’in 1922 yılında İlkdam’da (sayı 9067) ' yazdığı bir makalesinden öğreniyoruz. Yazısında şöyle diyor “...o dam altındaki küçük odaya çekilip de Ateşten Gömlek’i yazdıgınız zamanlar bende bir çocukça tecessüs uyanyordu...” Bilindiği gibi Ateşten Gömlek’i Halide Edip yazmış ve İlkdam’ın 9059’uncu sayısından itibaren 1922 yılında tefrika edilmiştir. Romanın isim babası Yakup Kadri’dir.
(...) Şu sincabî Anadolu köylerinde, şu her yerden uzak, mensi, metruk,
muzlim ve mukassi Anadolu köylerinde, beni bir an terk etmeyen hayalinin
yanımda dolaşmasından niye korkuyorum? Niçin, onu bu çıplak dekorun bu
kül rengi sefalet ve uzlet dekorunun içine yerleştiremiyorum. Onun şu gör
(...)Zavallı kadın ne yapacak!.. Akşam karanlığında, sonra gece o ıssızlık içinde yaralarından kanlar sızarak, yalınayak nasıl yürüyecek? Bunu düşünerek yaptığıma nedamet ediyorum, gönlüme koyu bir hüzün doluyor, zavallı kadı n, zavallı kadınlar...
Etin ve masıvanın zahmetini, işlenilen günahın cezasını hiç şüphesiz ki bizden ziyade onlar çekiyorlar. Aşkın ilk raşesinden son raşesine kadar geçilen o müthiş yolun taş ve dikenlerinde bizden ziyade onların ayakları, onların dizleridir ki şerha şerha kanıyor. Huzuzda [zevklerde] bizim şerikimizden ukubette [cezada] daima yalnız başlarına kalıyorlar. En hakikî gözyaşları bizim görmediklerimiz, en yürekten feryatlan bizim işitmediklerimiz. Biraz evvel yola çıkan kadının ıstırabını yalnız gece bilecek, halbuki gündüzün tattığı zevke herkes âşina idi, herkes onu kıskandı. Bütün köy halkı bir cehennemin zebanileri gibi onun üzerine hücum etti, derisinin biraz evvelki tatlı ürperişlerini dişleri ve tırnaklariyle ondan nez’e [ koparmaya] kalkıştı. Cemiyetler, kanunlar, görenekler, dinler ve mezhepler gibi tabiat da dişinin düşmanıdır. Onun tatlı etinden, arzu denilen hayvana parça parça veren, nahif vücuduna vâlidiyetin [analığın] mehip [koskoca] yükünü yükleten tabiattır. Işte kadın bunun içindir ki fena bir mahlük oldu. Cins takdirinin bu sert çehresi karşısında yegâne melcei yalanda, riyada ve hıyanette buldu ve yegâne silâhı olan güzelligini mekr ü hile [kurnazlık ve hile] ateşinden şeytanî bir unsur haline koydu, o vakitten beri bakışı bir hançer, tebessümü bir zehirdir. Kadın en büyük zevki şer ve ihanetle karışmış sevgilerde buluyor, pençesine düşenlere karşı zâlim, zabunküş ve müntakim oluyor.
Dergah, sayı 18, 5 Kânumsani [Ocak] 1922
Dergah, sayı 18, 5 Kânumsani [Ocak] 1922
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Hikayeler isimli eserinden, Kadın Ukubet isimli hikayesinden bir bölüm okudunuz...
[Niyazi Akı’nın notu]
(*) Yakup Kadri Ateşten Gömlek’i yazmamış, ama bu isimde bir roman yazma girişiminde bulunmuştur. Bunu Halide Edip’in 1922 yılında İlkdam’da (sayı 9067) ' yazdığı bir makalesinden öğreniyoruz. Yazısında şöyle diyor “...o dam altındaki küçük odaya çekilip de Ateşten Gömlek’i yazdıgınız zamanlar bende bir çocukça tecessüs uyanyordu...” Bilindiği gibi Ateşten Gömlek’i Halide Edip yazmış ve İlkdam’ın 9059’uncu sayısından itibaren 1922 yılında tefrika edilmiştir. Romanın isim babası Yakup Kadri’dir.
Karaosmanoğlu'nun ne güzel kitapları var aslında ama ben okuyamıyorum bu aralar maalesef. Dili nedense bana ağır geliyor, tam odaklanamıyorum :/
YanıtlaSilKeyifli okumaların olsun
Teşekkür ederim... Hoş geldiniz... Dilinin ağırlığı aslında bizi cumhuriyet'in ilk yıllarından kullanılan kelimeleri tanımaya davet ediyor... O kelimeler o kadar lezzetli ki ağırlığı içimizde hoşluğa ve hayranlığa dönüşüyor... :) Kıymetli yorumunuz için teşekkür ediyorum...
Sil