Okudum,Kitap Alıntıları; Sabahattin Ali, Yeni Dünya... Sabahattin Ali'nin "yeni dünya" isimli hikaye kitabından alıntılarla huzurlarınızdayım... Sabahattin Ali okuyucuları tarafından belki de en çok sahiplenilen yazardır... Onunla ya da yazdıklarıyla ilgili değerlendirmeler okuyucuları nezdinde kadük kalacaktır... Ona toz kondurmayacak bir okur kitlesi olduğu malumum... Nerden biliyorum?; "iki ama aynı masada karşılıklı dolma yerlermiş... Birisi diğerine dolmaları çift çift yeme dediğinde sen ama değilmisin nerden biliyorsun çift yediğimi deyince, kendimden biliyorum" demiş.
Sabahattin Ali'nin hala okumamış olduğum hikaye kitaplarının olduğunu bilmek mutlu ediyor beni.
Hülasa; Sabahattin Ali'nin, Yeni Dünya isimli hikaye kitabındaki en çok beğendiğim paragraflarla huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Sabahattin Ali'nin, romanları başta olmak üzere okuduğum 6. kitabı... kişisel bloğumda paylaştığım diğer kitaplarıyla ilgili içeriklere buradan bakabilirsiniz...
Bir sonraki kitap alıntıları paylaşım içeriğinde buluşmak umuduyla...
Kalın sağlıcakla...
Bulunduğum kasabanın hemen arkasındaki ormanlık bir dağa çıktım. Once fundalıklar, sonra çamlar arasında, uzun uzun, hedefsiz ve maksatsız dolaştım. Dağın en yüksek yerinde saatlerce kalıp, güzel işlenmiş, çiçekli bir bahçe gibi önümde uzanan ovaya; dağın eteğinde, siyah kiremitli damları, beyaz minareleri, kırmızı tuğladan uzun fabrika bacalarıyla kabartma gibi duran kasabaya; gümüşi yapraklı kavak ağaçları arasında kaybolan köylere; ve güneşin altında mor bir sise gömülen karşı dağlara baktım.
”Bende sahiden akıl yok. . ." diyordum. "Uzaktan erimiş kurşun gibi parladığını gördüğüm bu su beni yolumdan alıkoyuyor. Düşünmüyorum ki, o su, ancak uzaktan çok güzeldi; Onunla yakından temas etmek, bir sürü küçük, fakat yekünü büyük münasebetsizliklere katlanmaya mecbur olmak demektir. Yaşım otuzu geçti. Bu manasız heveslere oyuncak olmanın bir macera telakki edileceği yaş değildir. Küçük şeyler içinbüyük fedakârlıklarda bulunmayı kabadayılık telakki edecek diğilim ya?
Hayatım tasavvur edilemeyecek kadar manasız ve boş geçiyordu. Sabahları erkenden işime gider, öğle ve akşam yemeklerini küçük bir aşçı dükkânında veresiye yer ve akşamları, eğer kahvede kâğıt oynayanları aptalca seyre dalmazsam, erkenden eve dönerdim. Ruhum kütleşmişti, gazeteleri merak etmez, konuşmaktan hoşlanmaz olmuştum. Muhayyelem başka türlü, daha canlı, daha manalı, daha dolu bir hayat bulunduğunu hatırlatıp sinirlerimi kamçılamıyordu. En boşaldığım zamanlarda bile benim için ehemmiyetlerini kaybetmeyen kitaplarıma, sadece alışkanlık yüzünden ve biraz da nefsimden utandığım için el uzatıyordum. Ama, artık onlar daha da beni heyecana düşürecek, düşüncelere daldıracak, harekete sürükleyecek ateşin kalmadığını, hiç üzüntü duymadan tespit ediyordum. Hayat sanki sadece gözlerimin eriştiği yerlerden, içinde yaşadığım zamandan ibaretti. Sanki dünya da, beni işime götüren tozlu veya çamurlu yoldan, kerpiç duvarlardan ve ne söylediklerini yarım saat sonra bile hatırlamaya imkan olmayan bir kaç iyi kalpli arkadaştan başka bir şey mevcut değildi...
İçimde, kendime de izah edemediğim karışık ve üzücü bir takım hisler belirmişti. Onun söyleyeceklerinin hoş şeyler olmayacağını, belki de beni utandıracağını tahmin eder gibiydim. Körleşen ruhum, rahatının ve muvazenesinin bozulmasından korkuyordu. İnsanlığırnın üzerini kaplayan miskinlik ve alakasızlık kabuğu parçalanmak tehlikesindeydi. Hodbin bir kuvvet beni içeri çekti. Buna mukavemet etmek itiyadımı kaybettiğim için kapıyı açıp taşlığa girdim. Kadın her uğradığı yerde gördüğünden farklı olmayan bu kaçışı hayretle değil, fakat yüzünde birdenbire müthiş bir ifade alan tasvir edilmez bir yeisle karşıladı. Bütün uzuvları dehşet içinde titriyor gibiydi. Köşe başındaki elektrik lambasının sönük ışığı onun sokağın loşluğuna serilen gölgesiyle birlikte titriyordu.
Sabahattin Ali'nin hala okumamış olduğum hikaye kitaplarının olduğunu bilmek mutlu ediyor beni.
Hülasa; Sabahattin Ali'nin, Yeni Dünya isimli hikaye kitabındaki en çok beğendiğim paragraflarla huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Sabahattin Ali'nin, romanları başta olmak üzere okuduğum 6. kitabı... kişisel bloğumda paylaştığım diğer kitaplarıyla ilgili içeriklere buradan bakabilirsiniz...
Bir sonraki kitap alıntıları paylaşım içeriğinde buluşmak umuduyla...
Kalın sağlıcakla...
Sabahattin Ali,Yeni Dünya, Kitap Alıntıları
Bulunduğum kasabanın hemen arkasındaki ormanlık bir dağa çıktım. Once fundalıklar, sonra çamlar arasında, uzun uzun, hedefsiz ve maksatsız dolaştım. Dağın en yüksek yerinde saatlerce kalıp, güzel işlenmiş, çiçekli bir bahçe gibi önümde uzanan ovaya; dağın eteğinde, siyah kiremitli damları, beyaz minareleri, kırmızı tuğladan uzun fabrika bacalarıyla kabartma gibi duran kasabaya; gümüşi yapraklı kavak ağaçları arasında kaybolan köylere; ve güneşin altında mor bir sise gömülen karşı dağlara baktım.
”Bende sahiden akıl yok. . ." diyordum. "Uzaktan erimiş kurşun gibi parladığını gördüğüm bu su beni yolumdan alıkoyuyor. Düşünmüyorum ki, o su, ancak uzaktan çok güzeldi; Onunla yakından temas etmek, bir sürü küçük, fakat yekünü büyük münasebetsizliklere katlanmaya mecbur olmak demektir. Yaşım otuzu geçti. Bu manasız heveslere oyuncak olmanın bir macera telakki edileceği yaş değildir. Küçük şeyler içinbüyük fedakârlıklarda bulunmayı kabadayılık telakki edecek diğilim ya?
Hayatım tasavvur edilemeyecek kadar manasız ve boş geçiyordu. Sabahları erkenden işime gider, öğle ve akşam yemeklerini küçük bir aşçı dükkânında veresiye yer ve akşamları, eğer kahvede kâğıt oynayanları aptalca seyre dalmazsam, erkenden eve dönerdim. Ruhum kütleşmişti, gazeteleri merak etmez, konuşmaktan hoşlanmaz olmuştum. Muhayyelem başka türlü, daha canlı, daha manalı, daha dolu bir hayat bulunduğunu hatırlatıp sinirlerimi kamçılamıyordu. En boşaldığım zamanlarda bile benim için ehemmiyetlerini kaybetmeyen kitaplarıma, sadece alışkanlık yüzünden ve biraz da nefsimden utandığım için el uzatıyordum. Ama, artık onlar daha da beni heyecana düşürecek, düşüncelere daldıracak, harekete sürükleyecek ateşin kalmadığını, hiç üzüntü duymadan tespit ediyordum. Hayat sanki sadece gözlerimin eriştiği yerlerden, içinde yaşadığım zamandan ibaretti. Sanki dünya da, beni işime götüren tozlu veya çamurlu yoldan, kerpiç duvarlardan ve ne söylediklerini yarım saat sonra bile hatırlamaya imkan olmayan bir kaç iyi kalpli arkadaştan başka bir şey mevcut değildi...
İçimde, kendime de izah edemediğim karışık ve üzücü bir takım hisler belirmişti. Onun söyleyeceklerinin hoş şeyler olmayacağını, belki de beni utandıracağını tahmin eder gibiydim. Körleşen ruhum, rahatının ve muvazenesinin bozulmasından korkuyordu. İnsanlığırnın üzerini kaplayan miskinlik ve alakasızlık kabuğu parçalanmak tehlikesindeydi. Hodbin bir kuvvet beni içeri çekti. Buna mukavemet etmek itiyadımı kaybettiğim için kapıyı açıp taşlığa girdim. Kadın her uğradığı yerde gördüğünden farklı olmayan bu kaçışı hayretle değil, fakat yüzünde birdenbire müthiş bir ifade alan tasvir edilmez bir yeisle karşıladı. Bütün uzuvları dehşet içinde titriyor gibiydi. Köşe başındaki elektrik lambasının sönük ışığı onun sokağın loşluğuna serilen gölgesiyle birlikte titriyordu.
çok güzel gerçekten bayıldım
YanıtlaSilne zaman emekli olurum
Teşekkür ederim... S :| Latife yaptınız sanırım...
Sil