Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Kiralık Konak isimli romanında bahsi geçen ve dönemin şairlerini irdelediği yazısından bir bölüm...
Ah bu askerlik; dedi, en hassas; en rakik kalpleri bile bir çelik haline sokuyor.
Vah, vah, Hakkı Celis Bey; artık hiç şiir yazmıyorsunuz, değil mi?
Hakkı Celis gülerek başını salladı: çoktandır, ne okuduğum var, ne yazdığım! dedi.
Bütün eski meşguliyetlerim bana şimdi yavan geliyor. Esasen sanat sunilik demek değil mi? şairler birtakım suni adamlardır.
Genç kızlar ikisi birden kulaklarını tıkadılar: Aman susunuz, aman bari işitmeyelim; diyorlardı. Zavallı şairler! Onlar ki, bize ruhlarının ıstırabından...
Hakkı Celis genç kızların sözünü kesti:
Onların ruhundan bize ne! dedi. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamın ıstırabından, neşatından (Sevincinden), aşkından, bilir miyim daha nelerinden bahsetmesine ne lüzum var! Kimisi hatıralarını anlatır, kimisi endişelerini söyler, kimisi şu veya bu mesele hakkında ne kadar herkesten başka düşündüğünü anlatmaya çalışır. Niçin, niçin efendim? Onlara soran var mı? Herkesin kendi derdi, kendi başından aşkın...
Şair denilen birtakım meçhul kimselerin elemlerini de çekmeye hiç değilse dinlemeye mahkum olmakta biraz fazla fedakarlık bulmuyor musunuz? Hele son zamanın şairleri... Bize gündelik hayatının hurda intibalarını, birtakım adi teferruatını, cetlerinden kendilerine miras kalmış küflü bir aletle anlatmadan başka bir şey bilmeyen bu küçük ve hodperest (Bencil, kendini beğenmiş) adamlar...
Nuriye Hanım sordu: Bir zamanlar o kadar sevdiğiniz Fikret için de mi böyle düşünüyorsunuz
Genç adam: Aman, dedi; bana hassaten bizim şu son şiirimizden, şu son şairlerimizden hiç bahsetmeyiniz! Geçen gün bir eski mecmuanın sayfalarını çeviriyordum; yan yana bir mensur, bir manzum şiir gözüme ilişti; bunlardan birisi 'ıntizar' unvanlıydı ve unvanın altında 'pembe yeldirmeliye' diye bir işafı vardı: Gayet yanlış ve yavan bir Türkçeyle yazılmış bu mensurenin meali bir cümleyle şuydu: 'Dün akşam, güneş batarken ufukları bir pembelik istila etti; siz geliyorsunuz sandım ve bekledim...
Manzumenin serlevhası 'ıftirak'dı ve 'E. C.' Hanıma diye işaf olunmuştu; kırk mısraı mütecaviz bu uzun manzumede, şair, hulasatan diyordu ki: Siz gittiniz. Arkanızdan mendilimi salladım ve ağladım...
Genç kızlar, kendilerini tutamayarak gülüşmeye başladılar.
Hakkı Celis sözüne devam etti: Bu yavan, bu tuzsuz ve mayasız edebiyata -affedersiniz- bir tek isim bulabiliyorum: Zampara edebiyatı. Otuz yıldan beri kah 'Edebiyatı Cedide', kah 'Fecriati', şimdi de 'hece vezni cereyanı' adları altında hep bu çığır devam ediyor duruyor.
Mecmualar hala birtakım mahalle çocuklarıyla doludur. Bu mecmualar bu gibi muaşakalara açık muhabere varakası (Aşklar, sevişmeler için açık haberleşme sayfası, aracılığı) vazifesini görmekten başka bir şeye yaramıyor. Doğrusu bütün bunlar, beni asıl şiirden, asıl edebiyattan bile nefret ettirdiler.
Neyyire Hanım hemen söze atıldı: Demek ki asıl şiir, asıl edebiyat da var, dedi; demek umumiyetle şiirdenedebiyattan değil, fena şiirden, fena edebiyattan müteneffirsiniz.(Nefret ediyorsunuz, tiksiniyorsunuz)
Hakkı Celis gülerek cevap verdi: Ona şüphe mi var! Mensup oldukları milletin itikatlarını, gazalarını, hezimetlerini, elem ve neşatını terennüm eden o büyük halk ve millet şairleri benim için daima mübarektirler. şair denilen mahluk biraz evliya ve kahraman arasında bir şey olmalıdır; Garbın ve şarkın eski şairleri böyleydi. Onun içindir ki, hala hepimize tükenmez birer membadırlar. Son devrelerin ortaya çıkardığı cüceler, birtakım dolaşık yollardan sürüne sürüne bu membalara doğru gidiyorlar ve bize, oradan kah bir tas, kah bir avuç, kah bir katre su getiriyorlar. Bütün bu cüceler bizim nazarımızda bu getirdikleri suyun, miktarı derecesinde aziz ve kıymetlidirler.
Kiralık Konak / Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yorum Gönder
♡ Yorumlarınıza en kısa sürede geri dönüş yapılır.
♡ Üyeliğiniz yoksa dahi anonim profili seçerek yorum yapabilirsiniz.